29 Mart 2014 Cumartesi

PAPATYA GÖZLERİNDE AÇTIM GÖZLERİMİ / Meryem ŞAHİN
Soğuk bir Ocak sabahı doğdum dünyaya. Kar yoktu etrafta… kış yaza özenmiş ve yeşildi… yemyeşil. Papatya çiçekleri sapsarı gözleriyle etrafı gözlüyor gibiydi sanki. Ve martıların kanadı kırıktı yine…
Her gece rüyamda uçuşan kanadı kırık martılar gibi. Ocak kışına inat papatyalar bembeyazdı… 
Laleleler şebboylara özenmiş yüzleri mahcub bir gelin gibi kızarmışlardı. Şu uçuşan şeyler de ne? Gökyüzünden süzülen kocaman kar taneleri mi yoksa beyaz kelebekler mi?
Herşey birbirine girmiş girift bir bilmece gibiydi. Sessiz ama haykıran…
Gözsüz ama keskin nişan alan…
Dilsiz ama sayfalar dolusu şeyler anlatan.
Bir bahar sabahıydı doğumum… Ocak kışına inat…
Bir rüzgardı soluduğum, nefessizliğe inat…
Bir candı yüklendiğim, İspanya’da serenad…
Papatya gözlerinde açtım gözlerimi…
Kartanelerinde ısıttım yüreğimin üşümüş ellerini…
Yapraklarını kopardım ıslak kaldırımlarda yürürken bir bir…
Tırmandım çamurlu yollarına hayatın...
Boynu bükük bir papatya ve ben…
Ne kadar da denkmişiz birbirimize.
29.03.2014

31 Aralık 2013 Salı

İstanbul'da Kar Sarıkamış'ta Bahar
Kar yağıyor İstanbul’da! Gecelerin karanlığını pırıltılı bir aydınlığa bürüyor düşen kar kristalleri. Nasıl da sessiz, içten, bir beyaz ağıt gibi her biri. Hüzünlü bir yalnızlığa gömülür gibi masumca düşüyor… düşüyor…

İstanbul’da kar! .. Oldukça romantik sıcak evlerinde pencereden seyredenler için…hele kartopu oynamaya can atan afacanların keyfine ne demeli? Her bir parlak kristal uçuşarak inişinde tarif edilmez esrarlı duyguları içimize serpiştirmede.

Ama ben İstanbul’dan çok uzaklara gidiyorum bu sessiz sedasız inen beyazlıklara takılıp. Kartanelerinin kara toprağa her inişinde maziye dönüyor yüzüm.
Yağan karın donmuş kesimlerinde buzlaşan kaygan zeminde kayarcasına. Maziye yürüyorum.. Ellerim üşüyor, yüzüm üşüyor, yüreğim üşüyor… üşüyor…

Şanlı Türk Askeri geliyor gözlerimin önüne. Atalarım geliyor. Kar altında yazlık kıyafetler içinde hedefe yürüyen…Elleri silah kabzalarına yapışmış, gözleri buz kesmiş, “Vatan Kutsal” demiş gencecik yiğitler… Kanım kaynıyor birden, damarımda kaynayıp coşuyor…coşuyor…

Kartaneleri düşmeye devam ediyor İstanbul’da…ağaçlara, evlerin çatılarına, ormanların efsunlu görkemine, çocukların düşlerine, gençlerin aşklarına… kimbilir ne hisleri taşıyor gizemli alemlerden yağdığı her gönüle? Pırıl pırıl kristal parçacıkları beni alıp götürüyor, kilometreler ötesine, zamanın gerisine… Sarıkamış’ta Allahüekber dağlarına…ruhumu bedenimden söküp cephane gibi taşıyor…taşıyor…

Ve bir efsane yaşıyor Allahüekber dağlarında! .. Kara yenik düşmüş ama imanı ve azmini, Vatan sevgisini abideleştirmiş Sarıkamış Şehitleri’nin efsanesi! Yürü denilip yürüyen, şehadete çağrılıp koşarak giden, bembeyaz kar taneciklerinin romantizmini hissedemeyen…Ama insan olmanın en ulvi mertebesine ulaşabilen geçmişten geleceğe ilelebet devam edecek bir kutlu millet…Ve ölmenin emredildiği, ölerek dirilmenin cevherini kavramış Mehmet! Yaşıyor…yaşıyor…

Gelincikler açıyor şimdi karlarda. Kardelenler misali, şehitlerin kanından beslenen kırmızı gelincikler. Bahar aylarında sanırız onların açışını bizler. Oysa her bahar ve her kar gelinciklerin daha da kızardığına şahit olur gören gözler.

Kar yağıyor İstanbul’da…Kartanecikleri götürüyor bizi uzaklara…Orada bir millet yaşıyor… Bakın dikkatle; her biri kırmızı gelincik olmuş açıyor… Sarıkamış Şehitleri Allahüekber Dağları’nda nöbette…her biri kardelen olmuş, gelincik olmuş açıyor…açıyor.
 
Meryem Şahin