|
31 Aralık 2013 Salı
24 Aralık 2013 Salı
18 Aralık 2013 Çarşamba
ESKİ SAATLER VE BEN
saatleri çevirdim de biraz geriye
neler anlattı tik tak lar bu akşam vaktinde
kaybolmuş ruhumun derinlikleri idi üşüyen
eski saatlerin cılız tik taklarında dinlenen
sokağın ışıkları da titrek bakmada
saatler günlere günler aylara akmada
kayıp figürlerin içinde gizli kimliğim
çıkarıp silkelemeliyim
eski saatlerden zamana geri döner mi bilmem
Meryem ŞAHİN
saatleri çevirdim de biraz geriye
neler anlattı tik tak lar bu akşam vaktinde
kaybolmuş ruhumun derinlikleri idi üşüyen
eski saatlerin cılız tik taklarında dinlenen
sokağın ışıkları da titrek bakmada
saatler günlere günler aylara akmada
kayıp figürlerin içinde gizli kimliğim
çıkarıp silkelemeliyim
eski saatlerden zamana geri döner mi bilmem
Meryem ŞAHİN
8 Aralık 2013 Pazar
MUŞTU
gün eksilirken geceden,
bir muştu gelsin göklerden
yüklensin erdemi sabah meltemi gibi
dokunup yüreğimize hayalden parmaklarıyla
ARALIK 2013
ARALIK 2013
GENÇ MÜSİAD KONGRESİNİN İZDÜŞÜMLERİ
4. GENÇ MÜSİAD KONGRESİNİN İZDÜŞÜMLERİ
6 Aralık 2013 Cuma günü Genç Müsiad İşadamları’nın kongresi
Haliç Kongre Merkezi’ne yapıldı. Toplantıya Körfez ülkelerinden olduğunu
öğrendiğim Arap ülkelerinden katılımcıların çok olduğu dikkatimi çekti. Bir
başka dikkat çekici şey de üniversite öğrencisi gençlerin başörtüsü sorununun
aşılmış olduğu bir ortamda sayıca fazla olması idi. Belli ki geleceğimizin
ümidi gençlerimiz geleceklerini iyi yönetebilmek adına bilgi ve paylaşım için
oradaydılar. Onların gözlerindeki ışıltıyı görünce bir kez daha ümitvar oldum,
mutlu oldum.
Kongre konuşmacıları da birbirinden değerli kimseler idi.
Avrupa Bakanı Egemen BAĞIŞ Beyefendi ‘nin konuşmasında molotoflu gençler değil
Müsiad’lı gençler görmek isteyenleri saygı ile selamladığını söylemesi önemli
idi.
Müsiad’lı gençlerin ülkemizin geleceğine yön vermesi
beklenen bir durumdur. Doğaldır. Fakat yönün ne tarafa olacağı geminin karaya oturmaması bakımından hayati
anlam taşıdığından onlara düşen sorumluluk oldukça büyük görünüyor.
Gidilecek yol haritasını çizmek bakımımdan Ekonomi Bakanı
Zafer ÇAĞLAYAN’ın ifadeleri de genç girişimciler için önemli bir kılavuz
niteliğinde idi. Risk olmadan rızık olamayacağını belirten ÇAĞLAYAN, önceki
dönemlerdeki gibi zengin olmanın yolunun devletin kasasına el atmak olmadığını,
bugün artık zengin olmanın yolunun helal kazançtan geçtiğini alın terinin
önemli olduğunu belirterek gençlere ufuk açıcı bilgiler verdi. Başarılı
olanların alın teri döken ve işi en iyi yapanların olduğunu belirtti.
MÜSİAD Genel Başkanı Nail OLPAK genç girişimcilere helal kazancın ve kanaatin
önemini vurgulayan sözleri ile yol gösterici oldu. Rızkın 9/10 u ticarette
olduğu ama bu ticaretin nasıl yapılması gerektiği nin de Sevgili
Peygamberimizin bildirdiği şekilde
dürüst ticaret, helal kazanç ve kanaat ile olması gerektiğini genç
Müsiad mensuplarının bu düsturları sahiplenerek yol alması gerektiğini
belirtti.
Ülkemize yön verecek olan genç girişimcilerin ticaret
yaparken önce dürüst olmaları gerektiği, sonra helal kazancı hedeflemeleri ve
kanaat kavramına hayatlarında yer vermeleri gerektiği, sonucun bu şekilde uygun
ve olumlu hale geleceği sonuçlarının çıktığı kongrenin birinci günü bir
toplumun temelinin atılmasında en önemli faktörün üzerine parmak basıldığını
gördüm.
Zira vücudumuza girenler orantısında hal ve hareketlerimizin
şekilleneceği, yaşamın buna göre hal alacağı İslam anlayışının içinde önemli
yer tutar. Yediklerimiz helal olursa hareketlerimiz yaşantımız hayırlı
neticeler verir.
Kongrenin hayırlara vesile olacağını ümidediyor, gençlerin
risk, rızk ikilemi içinde kanaat ve cömertlik kavramlarını da yaşamlarına
sokmalarını diliyorum.
Meryem ŞAHİN – 06.11.2013
AMACINI AŞAN ŞEYLER
AMACINI AŞAN ŞEYLER
Gündemdeki son konulardan biri bilindiği gibi
Danıştay 8. Dairesinin başörtüsü ya da başörtülü lehine vermiş olduğu karardır.
Çiçeği burnunda avukat Saliha Merve KAYA çok mutlu olduğunu belirttiği kararın verilmesine
vesile olmuş ve kendisi ile birlikte başka hemcinsi olan meslektaşlarına da
başörtülü şekilde mesleklerini icra etmelerinin yolunu açmış oldu.
Uzun yıllardan beri tartışıla tartışıla bir türlü
çözülemeyen , kimbilir kaç genç kızın
hayallerinden öteye gidemeyen başörtüsü ile kamusal alanda bulunabilme
ve mesleklerini icra edebilme yetisi bazılarının gözlerinde yaş, bazılarının
ömrü boyunca verdikleri bir savaş olarak kalmıştı.
Hele haddini aşıp herşeyi ben bilirim, zaten yetki
de bendedir diyen insanların varlığı olduğu sürece bu tür sorunlar çözülmek
yerine çığ gibi büyümekten başka ne hal alabilir veya alabildi ki?
Danıştay 8. dairesi başörtülü avukatın lehine karar
verirken gerekçesini ise şöyle açıklamış:
“Avukatlar, Anayasa’da yapılan kamu
görevlisi tanımı içinde değerlendirilmektedir. Anayasa ve tarafı olduğumuz
uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin
ancak bu maddelerde belirlenen sebeplerin varlığı halinde özlerine dokunulmaksızın
kısıtlanabilmesi mümkündür. Dava konusu yönetmelikte, dayanağı kanunda yer
almayan bu ibareye yer verilmek suretiyle kanunun amacını aşan nitelikte bir
düzenleme yapılmıştır.”
Amacını
aşmak ifadesi beni yeni genç kızlığa adım attığım dönemlere yıllar öncesine
götürdü. Konu yine başörtüsü.
Anadolu’nun
bir ilinde küçük bir sağlık sorunum nedeni ile orada bulunan Devlet
Hastanesi’ne gittim. O zamanlar özel hastaneler, sağlık imkanları yoktu elbet.
12- 13 yaşlarındayım. Kuran-i Kerim eğitimi verilen bir kursa devam ediyorum.
Başımı yeni kapatmışım ve bu halimle çok mutluyum. Düz renk uçuk mavi bir
başörtü taktığımı hatırlıyorum o gün. Özenle ütülenmiş belki 15 dakika ayna
karşısında düzeltilip en uygun hale geldiğine kani olduktan sonra iğnelerle
tutturulmuş sade ama güzel daha doğrusu güzel görünen bir başörtüsü var
başımda.
Doktor
beni muayene odasına aldı. Gayet sakin ve yumuşak bir ses tonuyla başörtünü
çıkartmalısın önce dedi. İstemesem de doktorum dediğine uyarak çıkartıp masaya
koydum. Belli ki başımdan başlayarak beni muayene edecekti. Hasta yatağına alıp
birkaç dokunuşla ve bir iki aletle muayene işlemini yaptı. Ben hala bekliyorum.
Başımı ne zaman kontrol edecek ya da nasıl bir uygulama yapacak ki hastalığımı
teşhis edecek? Derken
-Tamam
kalkabilirsin dedi.
- Ama
başım? Dedim.
- Tamam
başörtünü takabilirsin dedi.
O anda
o yaşımda nasıl aldatılmış, aşağılanmış, tuzağa düşürülmüş hissettiğimi ifade
edemem!
Muayenenin
başımla ve başörtümle hiçbir ilgisi yokmuş meğer!
Sadece
doktorun başıyla, başının içindekiyle ilgisi varmış. Ama iş işten geçmişti.
Doktor başörtülü bir hastaya genç kızlığa adım atmış bir çocuk ta olsa tahammül
edemezmiş meğer. Sebep sadece buymuş.
Yani
amacını aşan bir muamele ile karşı karşıya kalmışım.
O doktor
gibi amacını aşan o kadar insan var ki! Ya da kurum, kuruluş. Örneklemeye
kalksak bir hayli çıkacaktır. İşte Saliha Merve KAYA örneğinde olduğu gibi.
Ama
zararın neresinden dönülse kardır deyip sevinecek durumdayız artık. Sadece
başörtüsü takıyor diye okulundan, işinden, bulunması en doğal hakkı olan
çevreden uzaklaştırılan bunun acısını yaşadığı travmayı hayatı boyunca
üzerinden atamayan kadınlarımızın kızlarımızın sayısı küçümsenecek kadar az mıdır?
Ya da
bu ülkenin evladı olan hemcinslerim 3. Sınıf insan muamelesi görecek ne suç
işlemişlerdi?
Evet
zararın ya da yanlışın neresinden dönülse kardır sevincini yaşamak sanırım daha
yerinde olacaktır. Bu karar sonrası ve ilerisi için. Kararın hayırlı ve sürekli
olmasını diliyor, amacımızı aşmadan hareket etmenin gerekliliğine bir kez daha
yürekten inanıyorum.
Meryem
ŞAHİN - 13 Kasım 2013
ÖĞRETMENLER GÜNÜ ÜZERİNE HASBİHAL
ÖĞRETMENLER GÜNÜ
ÜZERİNE HASBİHAL
Ülkemizde birçok gün
belirleme alışkanlığı vardır ve bu durum bazan tartışmalara esprilere de konu
olmaktadır. Bunların bazıları bizim kendi öz kültürümüzden kaynaklanmakla
birlikte bazıları da bizim dışımızdaki kültür empozesinin birer neticesidir.
Elbette iyisi de vardır ama bize uymayan kültür, inanç ve anlayışımıza ters
düşen günler de yok değildir.
İşte bu günlerden biri de Öğretmenler Günü olarak
belirlenmiş ve kutlanmaktadır. Tarih olarak ta Kasım ayının 24ü uygun
görülmüştür. Bu özel gün tüm ülkede öğretmenlerimizi anmak, saygıda biraz daha
itina göstermek, öğretme eyleminin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak gibi
çeşitli duygu düşünce ve harekete vesile olmaktadır.
Çocuklar okullarda öğretmen olma hayallerinin zirvesine
çıkarlar o gün. Öğretmenler ince ruhluluğun en incesini gösterirler.
Ebeveynler o gün öğretmene verilecek hediyenin ne olacağını
günler öncesinden belirlemişlerdir bile. Özenle hazırlamışlar cicili paketlere
sarmışlar öğretmenin beğeneceğini ümit ederek o günü beklemektedirler.
En güzel hediye kendi çocuklarının öğretmenine sunacağı
hediye olmalıdır çünkü. Hayattaki yarışın buradaki bir küçük noktası değil
midir bu da?
Şiirler öğretmene yazılır, şarkılar öğretmene söylenir.
Gündem öğretmenler üzerine konumlandırılır. O günkü hayatın odak noktası
öğretmendir.
Aslında insan
yaşamının odak noktası öğretmen ve öğrenmek değil midir? Onları anmayı,
saymayı, sevmeyi, yüceltmeyi tek bir güne sığdırabilir miyiz? Kölesi olunmaz mı
inancımızda öğretmenin?
Şarkılara da konu olduğu şekliyle 29 kere 40 yıl kölesi
olunmaz mı öğretmenin?
Öğrenmenin ve öğretmenin önemi o kadar büyüktür ki;
öğrenilecek şey Çin’de bile olsa gidip alınması gereken değerli bir hazinedir.
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyuruyor bizi
yaratan. Bilmeyi bildirenler ne kadar değerlidir o halde?
Öğretmen olabilmek te ayrı bir meziyettir elbet. İki kere
iki değildir öğretmenin öğretmesi gereken. A ve B yi öğretmek değildir
istenilen kendisinden.
Bir hayatı, yaşam felsefesini, dik duruşu, en önemlisi de karakter eğitimini
verebilmektir öğretmenlik.
Bunu verirken de iyi bir örnek olabilmektir.
Okul bahçesinin yakınından geçerken çığlık çığlığa bağırarak
körpe çocuklara emirler yağdıran, sıraya girmekte geç kaldı diye 3. Sınıf öğrencisinin
karşısında sinir krizi geçirerek tokatlayan…kişileri görmüş olabilirsiniz
sizler de.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Sözlü şiddet uygulayan hareketiyle çocukları incitecek tavırlar
sergileyen öğretmenler de yok değil.
Öğretmenlik mesleği en ulvi mesleklerden biridir. Özveri
ister. Sabır ister. Hoşgörü ister. Empati ister. Şefkat ister. Olgunluk ister.
Evet bizler ülke olarak her yıl yine Öğretmenler Günü’nü
kutlamaya devam edeceğiz. Bunu da severek sevinerek yapacağız. Öğretmenlerden
tek ricam; ne olur sizler de “öğretmen” olun. Eğitmen olmayın sadece. Öğretin
çocuklarımıza hayatı, iyiyi, kötüyü, eğriyi, doğruyu… Gereken herşeyi.
Sevin çocuklarımızı. Sevin onları hatalarıyla kusurlarıyla.
Sevmezseniz ezber bir eğitimden başka bir sonuç alamayız. Alamazsınız. Sevgi
herşeyin başı. Sevgi çocuklarımızın en tatlı aşı. Sevgi kapalı kapıları açan
sihirli anahtar. Sert emirlerle değil,
şefkatli eller olup uzanın yavrularımıza. Onlar size emanet. Onlar bu vatanın
geleceği. Onlar geleceğin işlenmemiş hamurları. Sizin ellerinizde şekillenecek.
Onlar geleceğin fidanları. Sizin maharetinizle gül verecek. Ya da kaktüs dikeni
olup ellerimize yüreğimize saplanacak.
Öğretmenler Günü size bize çocuklarımıza vatanımıza
milletimize kutlu olsun. Tüm insanımız bu kutlu günde mutlu olsun.
Meryem ŞAHİN - Kasım
2013
25 Eylül 2013 Çarşamba
24 Eylül 2013 Salı
19 Eylül 2013 Perşembe
GAZİYE METHİYE
Can nedir kan nedir bu vatan uğruna
Ölüp te ölmeyen olalım demiş atamız bizim
Geçmiş faninin kapısından alem-i ebede
Yeter ki vatan sağolsun demiş atamız bizim
Kalanlar gazi gidenler kutlu bir şehit
Haydi candan geçelim demiş atamız bizim
Gazinin gözü kalsa da o mertebede
Şehadete soyunan
soyludur şimdi atamız bizim
Meryem ŞAHİN / 19.09.2013
18 Eylül 2013 Çarşamba
Elmaslarımı Bana Bırakın
Elmaslar dolu koynumda / sakladığım sıkı sıkıya bastırıp tenime
Bir çocuğun ürkek bakışlarını almışım ödünç
Kıskandıracak kadar özgür ürkekliğim/ işte ellerimde
Kan damlıyor
Tuzlu bir su içiyorum içime çeke çeke
Elmaslarım tenimde/ elmaslarım çalınmasın alın özgürlüğümü de
Kıpkızıl bir ırmak değdikçe gözbebeklerine / kızaran
Ve alevden derya/ baktıkça gözlerinde yanan
Kırabilir misin tel örgülerini ruhumun
Dokunabilir misin çırpınan kanatsız kuşlara
Hadi anlat! Anlatabilir misin masallarını / biteviye sürüp giden
Ve elmaslarımı… çıkarabilir misin / dokundukça derinleşen etlerimden
Şafak sökecek şimdi / az kaldı gün yüzünü tanımaya
Tutabilir misin karanlığın gömleğini eteklerinden
Çekip alabilir misin ellerinle kızaran göklerin yıldızlarını
Ve sökebilir misin gökteki yıldızları gözlerinle
Meryem Şahin
Elmaslar dolu koynumda / sakladığım sıkı sıkıya bastırıp tenime
Bir çocuğun ürkek bakışlarını almışım ödünç
Kıskandıracak kadar özgür ürkekliğim/ işte ellerimde
Kan damlıyor
Tuzlu bir su içiyorum içime çeke çeke
Elmaslarım tenimde/ elmaslarım çalınmasın alın özgürlüğümü de
Kıpkızıl bir ırmak değdikçe gözbebeklerine / kızaran
Ve alevden derya/ baktıkça gözlerinde yanan
Kırabilir misin tel örgülerini ruhumun
Dokunabilir misin çırpınan kanatsız kuşlara
Hadi anlat! Anlatabilir misin masallarını / biteviye sürüp giden
Ve elmaslarımı… çıkarabilir misin / dokundukça derinleşen etlerimden
Şafak sökecek şimdi / az kaldı gün yüzünü tanımaya
Tutabilir misin karanlığın gömleğini eteklerinden
Çekip alabilir misin ellerinle kızaran göklerin yıldızlarını
Ve sökebilir misin gökteki yıldızları gözlerinle
Meryem Şahin
30 Temmuz 2013 Salı
25 Temmuz 2013 Perşembe
24 Temmuz 2013 Çarşamba
DOĞU’DA ÇOCUK OLMAK
Kırık kalplerden bir mutluluk resmi çizmektir Doğu’da çocuk olmak.
Güneşin resmini yüreğine resmedebilmektir.
Tozu dumana katarak koşan hayatın pençesinde gülümseyebilmektir
umarsızca. Minik ellerle kocaman eserler
yapmaktır Doğu’da çocuk olmak!
Ağrı’nın zirvesinden bakabilmektir ulaşılamayan uzaklara…
Kar tatili bekleyen kentli çocuklara inat karların altından
gözlerini ışığa açan kardelen olmaktır…
Sevgisiz bir dünyanın ortasından sevda tomurcukları olup açmaktır,
çiçek çiçek…
Kaynamayan tencerelerin inadına hayatın acılarını kaynatmaktır,
hiç sönmeyen bir ateşle..
Zordur Doğu’da çocuk olmak vesselam!
Töre denen illetin kıskacında sıkışıp kalmak, kurtuluşun ışığına
doğru fersiz gözlerle bakıp durmaktır Doğu’da çocuk olmak!
Hayatın ağır yükü altında
küçücük cüssesiyle ezilip kalmak, sırtından atacağı bu yükün hayaliyle
yaşamaktır.
Şiirler yazmaktır doğaçlama…Şarkıları ağıtlar olmaktır çocukça…
Kardelenler gibi açmaktır bazen… Yokluğun ortasından, imkansızın
kuyusundan bir volkan gibi fışkırmaktır gürül gürül!
Aşkı, metaneti, safi insanlığı taşımaktır Batı’nın en şaşaalı
kesimlerine .
Bir dilim ekmeğini paylaşabilmektir varsılına yoksuluna bakmadan.
Doğup büyüdüğü toprağın kokusunu hissedebilmektir ömrü vefa
ettikçe… Unutmadan, yok saymadan,
utanmadan.
Ve kardeş türküleri söylemektir sesinin en güzel tınısıyla…bir
lirin tellerinden çıkan efsanevi ritmi ufuk ötesi mekanlara taşıyabilmektir.
Hasılı her yiğidin harcı değildir Doğu’da çocuk olabilmek!
Fakat yok değildir Doğu’da çocuk
olabilenler.
Ne mutlu onlara!
Arş.
Yazar
Meryem ŞAHİN
13 Temmuz 2013 Cumartesi
İndi Kur’an
Sarmıştı alemi zulmet, yürekler karanlık gece
Kirlenmiş diller küfürle, binbir çeşit binbir hece Kim yarattı bu alemi, bilinmezdi bir bilmece Onbir ayın sultanında, indi Kur’an Ayet’ile Kalmamıştı canlarda hiç, acımaktan eser bile Bilmiyordu sevmeyi de, muhtaç idi kul şefkate Yıkmış idi çoktan artık, balta vurup merhamete Onbir ayın sultanında, geldi Kur’an Rahmet’ile Yüzer olmuş büyük küçük, cehaletin denizinde Fazlalıktı birer birer, babaların gözlerinde Korku dehşet yer etmişti, hep kızların yüzlerinde Onbir ayın sultanında, sildi Kur’an Hikmet’ile Ayet ayet her bir sure,Yaratan’dan Habib’ine Üç ayeti Bakara’nın, bize Miraç’ta hediye Hira Nur dağında geldi, ilk ayetler oku diye Onbir ayın sultanında, indi Kur’an hürmetile Çıkmış insanlıktan beşer, karanlık sarmış gözleri Küfür isyan her bir kelam, zehir saçardı sözleri Muhtaç iken arz-ı alem, uzandı umut elleri Onbir ayın sultanında, indi Kur’an Himmet’ile Vermez Allah isyankara, hak yolundan ayrılana Kurulacak has kulları, atlastan taht-ı revana Müjdelendi inci köşkler, güzel ameller yapana Onbir ayın sultanında,indi Kur’an Cennet’ile Okuyordu o Kur’anı, Her Ramazan Peygamber’e Peygamber de ondan sonra, sıra ile Cebrail’e Kaldı o zamandan bize, hatm-i Kur’an mukabele Onbir ayın sultanında, indi Kuran Sünnet’ile |
Meryem Şahin
|
12 Temmuz 2013 Cuma
Ramazan
Rahmetile semadan, bu ayda indi Kuran
Her biri ayrı mana, ayet ayet bir bürhan Okundukça dillerde, gönüller oldu nuran Rahmet derya denizi, hoşça geldi Ramazan Her nerede var ise, zulümlerle boğulan Kalplerimiz oldu hep, günahlardan kararan Za’fa düşmüş imanı, “hablullah”la kurtaran Çamurları yıkayan, kutlu seldi Ramazan Binbir rızık, bereket, yoksulları doyuran “Emrin tut Rabb’in” deyip, hakikati buyuran Masivadan kurtarıp, Cennetlere çağıran, Ötelerin daveti “haydi gel”di Ramazan |
Meryem Şahin
|
6 Haziran 2013 Perşembe
20 Mayıs 2013 Pazartesi
19 Mayıs 2013 Pazar
25 Nisan 2013 Perşembe
17 Mart 2013 Pazar
SESSİZCE
gidiyorum geldiğim gibi sessizce
ellerimde bir mendil gözlerim ıslak
gidiyorum yüreğinden bilinmez diyarlara
geldiğim gibi sessizce gidiyorum bak işte
yağmur mu damlayan yoksa gözyaşlarım mı
kalmanın ipine tutunamamış parmaklarım mı
harabeye dönen yıkılan şu mihrabım mı
gidiyorum kalsın ardımdan ağlayanlar gülenler
gidiyorum geldiğim gibi sessizce
17.03.2013 - 02.30
gidiyorum geldiğim gibi sessizce
ellerimde bir mendil gözlerim ıslak
gidiyorum yüreğinden bilinmez diyarlara
geldiğim gibi sessizce gidiyorum bak işte
yağmur mu damlayan yoksa gözyaşlarım mı
kalmanın ipine tutunamamış parmaklarım mı
harabeye dönen yıkılan şu mihrabım mı
gidiyorum kalsın ardımdan ağlayanlar gülenler
gidiyorum geldiğim gibi sessizce
17.03.2013 - 02.30
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)